1878 – 1960
Bu nâçîzâne çalışma, Risâle-i Nûr Külliyâtı’nın Muazzez Müellifi Bedîüzzamân Muhammed Sa’îd Nursî Hazretlerinin pâk ruhlarına ithâf olunur. |
Risâle-i Nûr Külliyâtı’nda ve Bedîüzzamân Târihçelerinde ülfetten dolayı pek fark etmediğimiz sehivler, ācilen halli gereken mes’eleler olarak ehemmiyetini korumaya devâm ediyor..
Muhammed Sa’îd [1 ; R] Nursî Hazretleri’nin çeşitli hayât safhalarına âit târih farklılıklarının önemli bir kısmı, Belgelerdeki Rûmî târihlerin Mîlâdî’ye çevrilmesinde yapılan hatâlardan[2] , ya’nî tahkiksizlikten ileri geliyor. “Sibirya”[3] , “Kiloğrif”[4] ve “Kosturma”[5] gibi bilgi yanlışları da öyle.. “Kāle Aristo” mantığı yânî..
Biz çalışmamızda rivâyetleri değil, Belgeleri esas aldık.. Tahminlere, mûteber kaynaklara mürâcaat etmek mecbûriyetinde kaldığımız da oldu.
Tesbitlerimiz; araştırmacı, yayıncı ve meraklıların tedkik ve mütâlaalarına sunulur.
[1]: Üstâd’ın müdakkik âlim talebesi Ahmed Feyzi Kul, “Hazînetü’l-Bürhân” adlı eserinde şöyle diyor: “Hazret-i Bedîüzzamân’ın adı yalnız “Sa’îd” değil, “Muhammed Sa’îd”dir. Buna hemşehrileri şehâdet ediyorlar. Lihikmetin göbek adı gizlenmiş, belki de kasdî olarak yalnız Sa’îd adı iştihâr etmiştir.”
http://www.cevaplar.org/index.php?content_view=1791&ctgr_id=39
[R]: Hz. Üstâd Barla’da iken (1927-1934) bir talebesinden gelen mektûbun üzerindeki şu ibâre A. Feyzi Kul’u doğruluyor:
“Muhterem ve Muazzez Hocam Muhammed Sa’îd-i Nursî Efendi Hazretlerine takdîm”
(R: MTH, s.877)
[2]: http://www.risaletashih.com/index.php/ihzariye/340-rumi-takvim-hatirlamalari
[3]: http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/128-ustad-sibirya-da-kaldi-mi
[4]: http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/126-said-nursi-ve-kologrif
[5]: http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/164-kosturma-mi-kostroma-mi
Bilâl Tunç
*****
Doğumu: 5 Ocak 1878 – 12 Mart 1878 arasındaki bir günde (*), Bitlis’in Hîzan (**) kazâsının İspâirt (İspa’rit) (***) nâhiyesine bağlı Nurs köyünde Mirzâ Efendi ile Nûriye Hanımın yedi çocuğundan dördüncüsü olarak dünyâya gelir.
(*): http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/169-tarih-i-veladet-i-bediuzzaman-1878
(**): http://tarihvemedeniyet.org/2009/10/bitlis-vilayeti/
(***): Bedîüzzamân Sa‘îd-i Kürdî’nin Tercüme-i Hâlinden Bir Hülâsadır (Müküslü Hamza, 1334, s.3)
Tahsîli: 1887/88 – 1891/92
*9-10 yaşlarında nâhiyeleri dâhilindeki Tâğ köyünde Müderris Molla Muhammed Emîn Efendide başladığı tahsîlini; bir-kaç def’a ara vermek ve hayli hoca, yer ve medrese değiştirmek sûretiyle Erzurum’un Bâyezîd kasabasında Şeyh Muhammed Celâlî Hazretleri nezdinde tamamlar ve icâzet alır.
* “Dokuz sene hayât-ı tufûliyetini âşiyâne-i pederde imrâr etdikden sonra tahsîle başlar.” (Bedîüzzamân Sa‘îd-i Kürdî’nin Tercüme-i Hâlinden Bir Hülâsadır, Müküslü Hamza, 1334, s.3)
* “… dokuz yaşlarına kadar âşiyâne-i pederde kaldı.” (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.3)
* “Bedîüzzamân hakīkī ve ciddī tahsîlinin başlangıcı, Erzurum vilâyetine tâbi‘ Bâyezîd kasabasında … Şeyh Muhammed Celâlî Hazretlerinin nezdinde başlamış ve orada bu tahsîl üç ay kadar devam etmiş ise de pek garîbdir.” (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.8)
* “Bu vakitlerde kendisi 13-14 yaşlarında idi.” (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.10)
“Sa’îd-i Meşhûr” ve “Bedîüzzamân” unvânları ile anılması: 1893
*Siird’de ulemâ ile yaptığı münâzaralar sonunda “Meşhûr” lakabıyla anılmaya başlandı. Buradan Şirvan’a geçti. Sonra Bitlis’e döndü. “Bu esnâda 15–16 yaşlarında bulunuyordu” (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.14)
*“Meraklı kardeşimiz Re’fet Bey, Bedîüzzamân-ı Hemedânî’nin üçüncü asırda, vazîfe ve te’lifâtı hakkında ma’lûmât istiyor. Ben o zât hakkında yalnız hârika bir zekâveti ve kuvve-i hâfızası bulunduğunu biliyorum. Ellibeş sene evvel, üstâdlarımdan Siird’li merhum Molla Fethullah eski Sa‘îd’i ona benzeterek, onun o ismini ona vermişdir” (Osmanlıca Emirdağ L, Sözler Neş.: 383)
Kāmûs-i Okyânûs’u ezberlemesi: 1893/94
*Siird’in “Tillo kasabasındaki Hâsyâ (Hâsıyyâ) nâm türbeye kapandı. Mezkûr türbede hârika olarak Kāmûs-i Okyanus’u Bâbü’s-Sin’e kadar hıfz eyledi. (…) Yemek içindeki dâneleri kubbenin etrâfında bulunan karıncalara yedirerek kendisi ekmeklerini yemeğin suyuna batırarak kanâat ediyordu.” (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.17)
Mîrân Aşîret Reîsi Mustafa Paşa’ya gitmesi: 1893-94
*Şeyh Abdülkādir-i Geylânî Hazretlerinden rü’yâda aldığı emir üzerine Mîrân aşîreti reîsi Mustafa Paşa’ya gider. Mustafa Paşa’nın niçin geldiği sorusuna; “Sizi hidâyete getirmeye geldim. Yâ zulmü terkle namazını kılacaksın veyâhud seni öldüreceğim” (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.18) cevâbında bulunur..
Cezîre (Cizre) âlimleriyle münâzara: 1894
*”(…) Molla Sa’îd bu âlimlere karşı: ‘Efendiler! Bendeniz va‘d etmişim, hiç kimseye suâl sormam. Binâen-aleyh cevâbınıza muntazırım.’ der. Hâzır hocalar kırka karîb suâl sormuşlardır. Umûmuna cevâb verdikden sonra, bir suâlin cevâbını sehven yanlış söylediği hâlde karşısındakiler doğru telakkī ederek tasdîq etmişlerdi. Meclis dağılınca Molla Sa’îd derhâtır eder. Hemen kendilerinin arkası sıra giderek: ‘Afv edersiniz, bir suâlin cevâbını yanlış söylediğim hâlde farkına varmadınız.’ Cevâblarını tashîh etmişdir. Ve dediler: “Hakkıyla şimdi bizi ilzâm etdiniz.” (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.20)
Mardin’de: 1894-95
* “Ve Nusaybin’e ulaşır. Birkaç gün sonra Mardin’e geldi..” (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.22)
* Mardin’de C. Efgānî’ ve Tarîkat-i Senûsî’ye mensub iki dervişle karşılaştı.. (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.22, 23)
* N. Kemâl’in “Rü’yâ” adlı eseriyle tanıştı: “İnkılâbdan onaltı sene evvel, Mardin cihetlerinde, beni hakka irşâd eden bir zâta rast geldim. Siyâsetteki muktesid mesleği bana gösterdi. Hem, tâ o vakitde, meşhûr Kemâl’in (Rü’yâ)sıyla uyandım.” (Münâzarât-1329, s. 145)
* “Bedîüzzamân Mardin’de siyâsetle uğraşmakta idi. Ve ilk hayât-ı siyâsiyyesi Mardin’de başlamışdır. Bunun üzerine bir mutasarrıfın [*] pençe-i kahrıyle elleri bağlı, taht-el hıfz Bitlis’e nefyedildi. ” (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.23)
[*]: Selânikli Mehmed Enis Efendi:
http://www.rne.com.tr/portreler/selanikli-mehmet-enis-efendi-1844/
Bitlis’te: 1896-1898
* “.. Bitlis’de iken 16-17 yaşlarında olup ..” (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.26)
* “.. 55 sene evvel, ben yirmi yaşlarında iken, Bitlis’de merhûm Vâli Ömer Paşa’nın hânesinde iki sene –onun ısrârıyle- kaldım.” (Emirdağ L. I)
* “Bir gün Molla Sa‘îd rü’yâsında Şeyh Muhammed Küfrâî [*] Hazretlerini görür. Kendilerine hitâben, ‘Molla Sa‘îd, gel beni ziyâret et, gideceğim!’ demesi üzerine hemen gider, ziyâret eder ve Şeyh’in uçup gittiğini görünce uyanır. Sâate bakar, sâat gecenin yedisidir, tekrar yatar. Sabahleyin Şeyh’in hânesinden mâtem sadâsının yükseldiğini işitir.”
(Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.28)
[*]: Yeniyazı eserlerde “Küfrevî” olan kelime bu eserde “Küfrâî” şeklinde. Bilemediğimiz bir hakīkati olabilir diye aynen alındı..
* “Necmeddin Şahiner, ‘Son Şâhidler’ adlı eserinde M. Küfrevî ile ilgili şu bilgileri veriyor:
Nakşî şeyhi Muhammed Küfrevî, Siirt’in Küfre köyünde l775’te dünyaya geldi. Genç Said henüz talebelik yıllarında, Muhammed Küfrevî’nin ilim ve irfanından feyiz aldı. Bedîüzzaman ilim-îman yolundaki son dersini de Muhammed Küfrevî’den almıştı. Muhammed Küfrevî’nin isim ve şöhreti her tarafa, bu arada İstanbul’a kadar yayılmıştı. 1898 yılında, yüz yirmi üç yaşlarında vefat ettiği zaman, Sultan Abdülhamid Han Bitlis’e İtalyan mimarlar getirterek, onun için bir türbe yaptırmıştı.”
http://www.cevaplar.org/index.php?content_view=1591&ctgr_id=99
*O yıllardaki Bitlis Vâlileri:
(Vâli) Ömer Sabri Bey: 1895-97
(Vâli) Mecid Bey: 1898
Abdülhamîd’in Vâlîleri, Abdülhamit Kırmızı, 2007 s. 89
Van’da: 1898
*“Bitlis’de pek çok ulemâ bulunub ma‘ruf âlim bulunmadığından Vanlı Hasan Paşa’nın da‘veti üzerine Van’a gitdi.” (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.29)
*”Van’da ma‘ruf ulemâ bulunmadığından, Hasan Paşa‘nın da‘veti üzerine Molla Sa‘îd Van’a gitti” (BTH)
*BTBSN ve MTH gibi kaynaklarda Bedîüzzamân’ın Vâli Hasan Paşa tarafından dâvet edildiği yazsa da, vesîkalara göre; Tâhir Paşa’dan evvel Hasan Paşa adında Van Vâlîsi bilinmemektedir.. (*)
*Tâhir Paşa ve yakın seleflerinin Van Vâliliğinde bulundukları târihler şöyledir: Ahmed Nâzım Paşa (1895), M. Şemseddin Bey (1896), Vekil Ferik Şemsi Paşa (1897), Tâhir Paşa (1898-1906) (Abdülhamîd’in Vâlîleri, Abdülhamit Kırmızı, 2007 s.89)
*Tâhir Paşa’nın yakın halefleri: Âli Bey (1906), Ali Rızâ Bey (1907-1908) (Abdülhamîd’in Vâlîleri, Abdülhamit Kırmızı, 2007 s.90)
*Buraya kadar serdedilen belge ve bilgilere göre Bedîüzzamân’ın Van’a ilk gelişi; Tâhir Paşa zamânında olmalıdır (1898)..
(*): http://msmardin.blogcu.com/vali-mi-vanli-mi/4886501
Mühim bir inkılâb-ı rûhî: 1900
*“Cây-ı dikkat ve ehemmiyetli bir tevâfuktur ki, Risâletü’n-Nur Müellifi 1316 sıralarında mühim bir inkılâb-ı fikrî geçirdi. Şöyle ki:
O târihe kadar ulûm-i mütenevviayı, yalnız ilimle tenevvür için merak ederdi, okurdu, okuturdu. Fakat birden o târihte merhum vâli Tâhir Paşa vâsıtasıyle Avrupa’nın Kur’ân’a karşı müdhiş bir sûikasdları var olduğunu bildi. Hattâ bir gazetede İngiliz’in bir Müstemlekât Nâzırı [*] demiş:
“Bu Kur’ân, İslâm elinde varken biz onlara hakīkī hâkim olamayız. Bunun sukūtuna çalışmalıyız” dediğini işitti, gayrete geldi.” (Şuâ‘lar)
http://www.risaleinurenstitusu.org/kulliyat/sualar/eddai/609
[*]: Kaynaklar, Müstemlekāt Nâzırı olarak zikredilen kişinin İngiliz Başbakanı W. E. Gladstone olduğunu gösteriyor. W. E. Gladstone o meş’ûm sözlerini 1882 yılında Avâm Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada söyler. Bedîüzzamân’ın 1898-1900 yıllarında haberdâr olması, bu azılı İslâm ve Osmanlı düşmanının ölümü (1898) dolayısıyle gazetelerde gündeme getirilmiş olmasından olabilir.
İstanbul’a gitmek üzere Van’dan ayrılması: 1907 Kasım’ının 18’inden sonra..
http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/142-ikinci-bir-tezkere-mi
İstanbul’a gelişi: 1907 sonları (R.1323’ün 9. ayı olan Teşrînisânî sonları)
* D. H. Örfî’nin ikinci tab’ında Nâşir Ahmed Râmiz tarafından yazılan önsözde O’nun gelişi, kendisine gösterilen alâka ve tavır şöyle ifâde ediliyor:
“323 senesi zarfında idi ki; Kürdistân’ın yalçın, sarp ve âhenîn mâverâ-yi şevâhik-ı cibâlinde tulû’ etmiş ‘Sa‘îd-i Kürdî’ isminde nevâdir-i hilkatden ma’dûd bir ateşpâre-i zekânın İstanbul âfâkında rü’yet edildiği haberi etrâfa aksetmiş…” (“İki Mekteb-i Musîbet’in Şehâdetnâmesi” yâhud “Dîvân-ı Harb-i Örfî ve Sa’îd-i Kürdî”, H.1328)
* Kardeşi Abdülmecîd’in hâtıra defterinde İstanbul’a ilk geldiğinde 2 ay Ferik Ahmed Paşa’nın evinde kaldığı kaydı bulunuyor. (MTH, s.171)
Şekerci Hanı (*)’nda: 1908 Başları
*“… Hürriyet’ten altı ay evvel İstanbul’da hem ulemâyı ve hem de mekteblileri münâzaraya da‘vet edip kendisi hiç suâl sormadan suâllerine noksansız olarak doğru cevâb veren …” (Lem’alar)
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=TarihceiHayat&Page=168
(*): “Şekerci Hanı” adının son yıllarda -moda belâsı-, “Şekerci Han” olarak yazılıp söylendiğini görüyoruz maalesef..
Mâbeyn’e dilekçe: 1908
*Bu dilekçe dahâ sonra Meşrûtiyet döneminde, 25 Şevvâl 1326 / [6] Teşrîn-i sânî 1324/19 Kasım 1908 târihli “Şark ve Kürdistan”da yayınlanmıştır.
http://www.risaletashih.com/index.php/ihzariye/74-kurdler-yine-muhtacdir
Toptaşı Tımarhânesi’nde: 1908
“Vaktâ ki; hürriyet dîvânelikle yâd olunurdu, İstibdâd, tımarhâneyi mekteb eyledi.” (D.Harb-i Örfî; Mukaddeme)
http://www.risaletashih.com/index.php/musahhah-metinler/58-iki-mekteb-i-musibetin-sehadetnamesi
Tevkifhânede: 1908
- Meşrûtiyet’in îlânına yakın serbest bırakıldı. (MTH, s.198)
Van’a dönmesi için harcırâh verilmesine (R-a) ve almaktan istinkaf ettiğine (R-b) dâir belgeler: 1908
(R-a)
Yıldız Sarâyı Hümâyûnu
Başkitâbet Dâiresi
3425
Van’dan Dersaâdet’e gelmiş olan Sa’îd Efendi’ye Van’a avdet etmek üzere harcırah olarak ikibin kuruş i’tâsı şeref-sudûr buyurulan irâde-i seniyye-i cenâb-ı hilâfet-penâhî iktizây-ı âlîsinden olmağla ol bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyül emrindir.
Serkâtibi-i Hazret-i Şehriyârî
Tahsin
27 Ca 1326 / 23 Haziran 1324 [6 Temmuz 1908]
http://www.risalehaber.com/author_article_print.php?id=6476
(R-b)
Mektûbî Kalemine Mahsûs
BOA., ZB., nr.325/115 Dâhiliyye Nezâret-i Celîlesine,
Van ulemâsından olub Dersaâdet’te bulunan Molla Sa’îd Efendi’nin memleketine avdet etmesi içün harcırâh olmak ve kendisine verilmek üzere bâ-irâde-i seniyye-i hazret-i pâdişâhî ihsân buyurulmasıyla makām-ı nezâret-i celîlelerine irsâl kılınmış olan ikibin kuruşu mumâileyh Molla Sa’îd Efendi kabûlden istinkâf eylemesine binâen meblağ-ı mezbûr me’mûra tevdîan nezâret-i Celîleleri veznesine iâde edildiğine nezâret-i âcizi evrâk müdürlüğüne evvelce bunun içün verilmiş olan makbûz-i ilmuhaberin irsâli husûsunda.
16 Ağustos 1324/29 Ağustos 1908
http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=598
- Meşrûtiyet’in îlânı:23-24 Temmuz 1908
Sultan Ahmed Meydânı’nda nutuk îrâdı: 26-27 Temmuz 1908
*“(…) Hürriyetin üçüncü gününde, İstanbul’da, hem sonra Selânik’te Meydân-ı Hürriyette binler siyasîlere karşı da’vâ etdiği ve bütün kuvvetiyle şerîatı istediği ve hürriyeti ve meşrûtiyeti şerîata hizmetkâr yaptığı (…)” (D.Harb-i Örfî)
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=DivaniHarbiOrfi&Page=89
*Îrâd ettiği bu nutuk dahâ sonra Misbâh (2-9 Ekim 1908) ve Şark ve Kürdistan (?-5 Aralık 1908) gazetelerinde neşredilmiştir.
http://www.risaletashih.com/index.php/esintiler/319-dag-meyvesi-aci-da-olsa-devadir
*Misbah gazetesinin 6 Ramazan 1326 / 19 Eylûl 1324 [2 Ekim 1908] târihli 2. sayısının kapağında “Meşhûr Kürd Hoca Hazretlerinin Nutku” ibâresi..
İlk Gazete Yazısı: 6 Ağustos 1908/24 Temmuz 1324
http://www.risaletashih.com/index.php/ihzariye/101-vesavirhum-fi-l-emr
(Rehber-i Vatan / ABIBSNİŞ-1, s.479)
*Bedîüzzamân’ın (6 Ağustos 1908 – 22 Temmuz 1920 arası) Makālâtı için bknz: http://www.risaletashih.com/index.php/ihzariye/96-bediuzzaman-in-makalati |
Neşredilen İlk Kitabı, Nutuk: 1908 sonları–22 Ocak 1909 / H.1326 [içkapak], R.1324 [dışkapak]
*Ekser araştırmacılar içkapakdaki 1326’yı Rûmî olarak almışlar. Muhtemelen dışkapağa ulaşılamadığından buradaki 1324 dikkate alınmamış… Nutk’un basımı; Hicrî, 1326 sonlarına, Rûmî 1324 sonlarına doğru, Mîlâdî 1908 sonları -1909 başlarına geliyor. (Her hâlükârda H. 29 Z.hicce 1326 ; R. 9 K.sânî 1324 ; M. 22 Ocak 1909’dan evvel basılmış olmalıdır.)
(Nûreddin Ceylan’ın himmeti)
*Dışkapaktan, eserin bir isminin de “Bedîüzzamân-ı Kürdî’nin Nutukları” olduğu anlaşılıyor..
*D.H.Ö.nin ikinci baskısında “Kütübhâne-i İctihad” sâhibi Ahmed Râmiz, Nutk‘u; “Bedîüzzamân’ın Birinci Nutku” olarak isimlendirmiş..
Bilinen Tek Kürdce Yazısı: 5 Aralık 1908 (11 Zilka‘de 1326/22 Teşrîn-i sânî 1324)
http://www.risaletashih.com/index.php/ihzariye/68-bediuzzaman-in-kurdce-makalesi
El-Ezher Şeyhlerinden Bahît Efendi ile görüşmesi: 1908-9
*“… Hürriyetin birinci senesinde İstanbul’da Câmiü’l-Ezher’in Reîs-i Ulemâsı olan Şeyh Bahît Hazretleri (r.a.) İstanbul’da Eski Sa‘îd’e sordu:
Sa‘îd cevâben demiş:
Ya‘nî, “Osmanlı hükûmetindeki hürriyete ne diyorsun ve Avrupa hakkında fikrin nedir?”
O vakit Eski Sa‘îd demiş: “Osmanlı hükûmeti Avrupa ile hâmiledir; Avrupa gibi bir hükûmeti doğuracak. Avrupa da İslâmiyet’e hâmiledir; o da bir İslâm devleti doğuracak” Şeyh Bahît’e söylemiş. …” (Emirdağ L.)
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=EmirdagLahikasi&Page=345
Gazete neşri için mürâcaatı:
(Mürâcaatına dâir 10 Muharrem 1327/20 Kânûn-i sânî 1324 [2 Şubat 1909] târihli Belge)
BÂB-I ÂLÎ
NEZÂRET-İ CELÎLE-İ DÂHİLİYYE
İdâre-i Matbû’ât
Aded
1498
Bedîüzzaman Sa’îd-i Kürdî Efendi Hazretleri tarafından takdim idilüb İdâre-i Çâkerîye havâle buyurulan arz-ı hâlde siyâset-i Şer’iyye ve ulûm ve şu’ûn-i muhtelifeden bâhis olmak ve şimdilik haftada bir, ilerüde yevmî çıkarılmak üzere “Ma’rifet ve İttihâd-ı Ekrâd” nâmıyla Türkçe ve Kürdçe bir gazete neşrine me’zûniyet i‘tâsı istid’â edilmiş olmasıyla Matbû’ât Nizamnâmesinin üçüncü ve dördüncü maddelerinin fıkra-i ûlâları ahkâmına tevfîkan müsted’î-i mûmâ ileyh hakkında mu’âmele-i lâzıme îfâsıyla netîcesinin inbâsı husûsunun Zabtıyye Nezâret-i Aliyyesine emr ve iş’âr buyurulması bâbında emr u fermân hazret-i men lehü’l-emrindir.
Fî 10 Muharrem sene 327 ve fî 20 Kânûn-i sânî 324
Matbû’ât-ı Dâhiliyye Müdîri
Mehmed Tevfik
Fon Kodu: BOA.DH.MKT., Dosya No:2730, Gömlek No:76
(Muâmelenin devâmı ile ilgili 24 K.sânî [1]324 târihli Belge.)
Dâhiliyye Mektûbî Kalemi
Evrak numrosu / 1498-21
21 K.sânî [1]324
Zabtiyye nezâret-i Behiyyesine
Siyâset-i Şer’iyye ve ulûm ve şuûn-i muhtelifeden bâhis olmak ve şimdilik haftada bir ilerüde yevmî çıkarılmak üzre Ma‘rifet ve İttihâd-ı Ekrâd nâmiyle Türkce ve Kürdce bir gazte neşrine me’zûniyyet i‘tâsı Bedîüzzamân Sa’îd-i Kürdî Efendi Hazretleri tarafından verilen arzıhâlde istid’â olunmuşdur. Matbûât Nizamnâmesinin üçüncü ve dördüncü maddelerinin fıkra-i ûlâları ahkâmına tevfikan muâmele-i lâzımenin îfâsıyle netîcesinin inbâsı husûsuna himmet.
http://msmardin.com/2012/12/bediuzzamanin-kose-yazarligi-ve-gazete-cikarma-tesebbusu/
İttihâd-ı Muhammedî Cem‘iyyetinin Kuruluşu: 6 Şubat 1909
*Volkan’ın 48. sayısında (26 Muharrem 1327, 4 Şubat 1324, 17 Şubat 1909) gazete başlığının altına, “İttihâd-ı Muhammedî Cem‘iyyetinin mürevvic-i Efkârıdır” ibâresi eklenmiş.. Yine bu nüshada İttihâd-ı Muhammedî Cem ‘iyyeti Nizamnâmesi’nin 10 maddesinin neşredildiğini görüyoruz. 1. maddede, Cem‘iyyet’in, “1327 sene-i hicriyyesinde Dârül Hilâfe’de teşekkül ..” ettiği yazılı. (ABIBSNİŞ-1, s.534)
*Volkan’ın 70. sayısındaki (19 Safer 1327, 26 Şubat 1324, 11 Mart 1909) “Tebşîr” başlıklı yazıda kuruluş târîhi dahâ kesinleşiyor:
” …Sâye-i Nûr-i Nübüvvet’de ‘İttihâd-ı Muhammedî Cem‘iyyeti’ bihakkın müessesdir. Ve târîh-i teessüsü de 327 senesi, Muharremü’l-harâm’ının 15. ve 324 Kânûnisânî’sinin 24. Cum’aertesi gününden [6 Şubat 1909] i‘tibâr olunmuştur. …”
İttihâd-ı Muhammedî Cem’iyyeti’nin İkinci Kuruluşu: 16 Mart 1909
*16 Mart 1909 târihli (sayı 75) Volkan gazetesinde Cem’iyyetin Kuruluş Beyannâmesi, gözden geçirilmiş şekliyle Nizamnâmesi ve Merkez Meclis İdâre A’zâları listesi neşrolunur .
*A. Akgündüz bu târîhi, Cem’iyyetin ikinci kuruluşu olarak vermektedir. (ABIBSNİŞ-1, s.538-39)
Dersaâdet Merkezi Meclis İdâre A’zâları:
Volkan’ın 16 Mart 1909 târihli 75. Sayısı. 8. sırada; “Bedîüzzamân Sa’îd-i Kürdî İbn-i Mirzâ” (ABIBSNİŞ-1, s.541)
Çeşitli hâdiseleri yatıştırması: 1908 – 1909
*Hamalların boykotu: 8 Ekim 1908 (ZİB, s.127) – 26 Şubat 1909
http://www.yeniasya-international.de/2011/12/kiskirtilan-kurtlere-tarihi-hitap/
“Hammalların Avusturya’ya karşı – benim gibi bütün Avrupa’ya – boykotajları ve en müşevveş ve heyecanlı zamanlarda âkılâne hareketleri bu nasîhatimin te’sîri olmuştur. Pâdişâha karşı ziyâde irtibatlarını ta’dil etmek ve boykotajla Avusturya’ya karşı harb-i iktisâdî açmağa sebebiyet verdiğimden, demek cinâyet ettim.” (D.Harb-i Örfî; Üçüncü Cinâyet)
“Bedîüzzamân’a zurafâdan biri bir gün, irfânıyla mütenâsib bir esvâb iktisâsı lüzûmundan bahseder. Müşârün’ileyh de: ‘Siz Avusturya’ya gûyâ boykot yapıyorsunuz, yine onun yolladığı kalpakları giyiyorsunuz. Ben ise; bütün Avrupa’ya boykot yapıp yalnız memleketimin ma’mûlâtını giyerim.’ buyurmuştur.” (D.Harb-i Örfî; İfâde-i Nâşir Ahmed Râmiz)
*Ferah Tiyatrosu Hâdisesi: 21 Ocak 1909 (ABIBSNİŞ-1, s.639)
“Ezcümle, (…) ve Ferah Tiyatrosundaki heyecâna yetiştim. Bir derece heyecânı teskin ettim. Yoksa, bir fırtına dahâ olacaktı.” (Târihçe-i Hayât, s.58)
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=TarihceiHayat&Page=58
“Şehzâdebaşı’nda şemâtetle bir konferans verildiği gece , kemâl-i mehâbetle sahneye çıkıp îrâd ettiği nutk-ı beliğ-i bîtarafâne, Sa‘îd’in ihâta-i ilmiyesi kadar, hamâset ve fedâkârlıkta da bîmânende olduğunu te’yîd eder.” (D.Harb-i Örfî, 2. Baskı; İfâde-i Nâşir Ahmed Râmiz)
http://www.risaletashih.com/index.php/musahhah-metinler/58-iki-mekteb-i-musibetin-sehadetnamesi
Medrese Talebelerinin Mitingi: 27 Şubat 1909, Cumartesi
*Tanin Gazetesi’nin 28 Şubat 1909 târihli “Dünkü Miting” başlıklı haberi: (ABIBSNİŞ-I, s.532)
Volkan gazetesindeki ilk yazısı “HAKÎKAT”in neşri: 11 Mart 1909 (19 Safer 1327/26 Şubat 1324) / Sayı: 70
http://www.risaletashih.com/index.php/ihzariye/77-hakikat
*Ahmed Nazif ve arkadaşlarının teksir makinesi ile çoğalttıkları, Hz. Müellif tarafından tashihli El-Hutbetü’ş-Şâmiyye’nin Tercümesi s.131’de şu hâşiye var: “Hâşiye: O zaman Meşrûtiyet; şimdi o kelime yerine Cumhûriyet konulmuş.”
“YAŞASIN ŞERÎAT-İ GARRÂ!”nın neşri: 14 Mart 1909 (22 Safer 1327/29 Şubat 1324 [1 Mart 1325] / Sayı: 73
http://www.risaletashih.com/index.php/ihzariye/78-yasasin-seriat-i-garra
*H. Şâmiye Tercümesi’nin Zeylinin Zeyli‘nde de ayni olan yazı başlığı yeniyazı D. H. Örfî’ye, “Yaşasın Kur’ân-ı Kerîm’in Kānûn-i Esâsîleri!..” olarak eklenmiş!
Ayasofya Mevlidi ve Bedîüzzaman: 3 Nîsan 1909 (12 Rebîul-evvel 1327/21 Mart 1325)
*[Volkan gazetesinde, Mevlid’in yapıldığı] Cumartesi günki nüshasında “Lutfî” imzâlı yazıda, mevlid hakkında şu ifâdeler vardır:
“Ayasfoya mevlidi, 3 Nisan 1909, [alaturka] saat 4,5 ta, câmi-i şerif dolmaya başladı. Öğle namazı kılındı. Namazdan sonra mevlid okundu. Mevlidden evvel, İttihâd-ı Muhammedî Cem’iyeti a’zâsından Bedîüzzamân Sa‘îd-i Kürdî, temenniyyât-ı mahsûsamızla kürsî-i hitâbete çıkarak bir nutk-i ma’nîdâr îrâd buyurdular.” (MTH, s.254)
*Gazetenin ertesi günkü sayısında Derviş Vahdetî, Mevlidi şöyle anlatır:
“Sâat 3’ten [alaturka sâat] i’tibâren, efrâdımızla bilcümle med’uvvîn [da’vetliler] ve ahâli-i İslâmiyye ellerinde Cem’iyetimizin bayrağı olduğu hâlde, fevc-fevc gelmeye ve câmi-i şerîfe dolmaya başlamışlardı. Saat 4 raddelerinde Talebe-i Ulûm Cem’iyetinin önünde Bedîüzzamân Sa‘îd-i Kürdî olduğu hâlde, dış kapıda her gelene muntazır olduğumuz gibi, müşârün-ileyhi de bulunduğumuz noktada istikbâl etmiş idik. Hazret-i Kürdî bizi görünce dayanamadı.. Güyâ ki, âşık ma’şûka kavuşur gibi birbirimize sarıldık ve el ele vererek, artık câmi-i şerîfe girmiş idik.Talebe-i ulûmun başlarındaki sarıklar nur gibi beyaz, çiçek gibi rûh-efzâ, hele bunlardaki terbiyye-i dîniyye kendilerine başka bir güzellik bahşediyordu. (…) (MTH, s.254)
*Yazının devâmını Gazete kupüründen okuyalım:
(Volkan Nr: 94 22 Mart 1325/13 Rebîülevvel 1327 / Nûreddin Ceylan’ın himmeti)
“Bizim Hazret, ya’nî Bedî-i Âlem-i İslâmiyyet o Kürd elbisesi ile, o Kürd tavr-ı kahramânânesi ile dâimâ taşıdığı belindeki hançeriyle kürsî-i hitâbete çıkması kendisinden recâ olunduğundan; kemâl-ı salâbetle kürsîye çıkarak ve kāim olarak, bir nutk-ı beliğ îrâd buyurmuşlardı. Nutku zapt edemedik. Fakat gelecek nüshalarımızın birinde, müşârün-ileyhden tamâmını alıp neşr edeceğimizi ümid ederiz.”
31 Mart Vak’ası: 13 Nîsan 1909 (31 Mart 1325)
*Hâdiseyi önlemek için var gücü ile gayret etdi.. Konuşmalar, görüşmeler yaptı, nutuklar îrad etti, gazelerde yazılar yazdı.. Ne çâre, Kader hükmünü icrâ etti.. Meş’um 31 Mart Hâdisesi vuqû’ buldu. Tevkîf edilenler arasında Bedîüzzamân da vardı..
Tevkîfi: 30 Nîsan 1909 (17 Nîsan 1325)
*”Bedîüzamân-ı Kürdî
İttihâd-ı Muhammedî Cem’iyeti a’zâsından bulunan Kürd Hoca denmekle ma’rûf Bedîüzzamân Sa’îd dün İzmid’de tevkîf olunarak şimendüferle Dersaâdet’e gönderilmiş ve Dâire-i Harbiye’ye i’zâm kılınmıştır.”
(Cerîde-i Sôfiyye 11 Rebîul-âhir 1327 / 18 Nîsan 1325 [1 Mayıs 1909], sayı 6, sayfa 3) (ABIBSNİŞ-I, s.624 )
Tahliyesi: 23 Mayıs 1909
(Tahliye haberi, 24 Mayıs 1909 târihli Tanin gazetesinde.) (ABIBSNİŞ-I, s.662)
(Tahliye haberi, 24 Mayıs 1909 târihli Sabah gazetesinde.) (ABIBSNİŞ-I, s.664)
D.H. Örfî eserinin ilk baskısı: 18 Eylül 1909’a (5 Eylül 1325, H.1327) yakın günlerde
*Basılan ikinci eseri.
* Köprü’nün 2004/86 sayısındaki belgeler (“Eminönü Polis Merkezi” antetli yazı)
http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=598
“İki Mekteb-i Musibetin Şehâdetnâmesi” yahud “Divân-ı Harb-i Örfî” ve “Said-i Kürdî” nâm risâle münderecâtı câlib-i nazar-ı dikkat tefevvühât ve terhâtı cami’ görülmekle ifây-ı muktezâsı zımnında leffen takdim kılındı. 5 Eylül 1325 [18 Eylül 1909]
Not:
Dîvân-ı Harb-i Örfî’nin basım târîhi yeniyazı kayıdlara belki de ilk def’a doğru olarak geçiyor.. Şimdiye kadar ilk baskı 1911, ikinci baskı 1912 olarak biliniyordu. Çünki, ilk baskının üzerindeki 1327 ve ikinci baskının üzerindeki 1328 târihleri Rûmî olarak alınıyordu. Köprü’nün 2004/86 sayısındaki belgeler (meselâ “Eminönü Polis Merkezi” antedli yazı) tedkik edildiğinde 1327 ve 1328 târihlerinin Hicrî olduğu, yâni ilk baskının 1909’da, ikinci baskının 1910’da yapıldığı ortaya çıkıyor.
İstanbul’dan ayrılması: 1910 Bahârı
* Bahâr’da İstanbul’dan ayrılarak Batum ve Tiflis yolu ile Van’a gelir. Bu seyâhatinde İnebolu’ya da uğrar. Ahmed Nazif Çelebi’nin Bedîüzamân’la ilk karşılaşması burada olur:
“Risâle–i Nur tercümanı ve müellifi ve sâhibi bulunan zât, 1324 [1908 – 1909] ve 25 Rumî [1909–1910] senelerinde İstanbul’da iştiharla Bedîüzzaman nâmı ve lakabı altında matbûâtın sitâyişle neşriyâtından mütehassis olarak, o zaman 17 yaşında bulunduğum ve çok câhil ve çocukluk devresinde iken bu mübârek isim kalbimde yer tutmuş. Bu kalbî muhabbet hürmeti içün olacak ki, 1326 [1910] senesinde Hazret–i Üstâd’ın, Karadeniz seyâhatinde iki hizmetkârı ile İnebolu’yu ziyâret ettiği sırada tesâdüfen çarşıda karşıladığım ve çok derin muhabbet hissiyle bu mübarek zâta selâm durarak mütebessim ve nûrânî sîmâlarıyla ve keskin nazarlarıyla selâmlarına ve mânevî nazarlarıyla iltifatlarına mazhar olduğum günden beri artan muhabbet ve alâkamın, otuz senelik hatırımdan kat‘iyyen silinmediğini aynelyakīn görüyordum.” (Kastamonu Lâhikası)
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=KastamonuLahikasi&Page=36
* D.H.Örfî’deki “İstanbul’dan Vedâ’nâme” başlıklı yazısından 1909 Güzünde ayrılmış olabileceği de akla gelebiliyor?
Tiflis’e uğrar, Şeyh San’ân Tepesine çıkar: 1910 Bahârı
*Şeyh San’ân Tepesi, Devâü’l-Ye’s Zeyli’nin Zeyli’nde geçer..
D.H.Örfî’nin İkinci baskısı: 1910 (H.1328)
Elyevm, Sa’îd Nûrsî Kürdistân’a döndü. İstanbul’un havâ-yi gıll-i gışından, tezvîrâtından, bedraka-i efkâr olmak lâzım gelen gazetecilerin ba’zılarının bütün fenâlıklara bâdî, bütün fenâlıkların müvellidi olduklarını görerek, bu derece açık cinâyetlere tahammül edemeyerek me’yûs, müteessir; vahşetzâr fakat mûnis, fakat vefâkâr ve nâmusperver olan dağlarına döndü. İsâbet etti. Kim bilir, belki en büyük icrââtinden biri de budur.
D.H.Örfî, 2. baskı Ahmed Râmiz
http://www.risaletashih.com/index.php/musahhah-metinler/58-iki-mekteb-i-musibetin-sehadetnamesi
Doğu ve Güneydoğu’yu gezerek Meşrûtiyet’i ders verir: 1910
*Münâzarât ve Muhâkemât adlı Eserler bu seyâhatin mahsülüdür..
Şam Emeviyye Câmîi’nde Hutbe Îrâdı: 1911 (R. 1327, H. 1329)
*1911 Mart ortaları ile Mayıs ortaları arasındaki yaklaşık iki aylık sürede..
http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/342-hutbe-i-samiyye-sorulari
Sultan M. Reşâd’ın Rumeli Seyâhati’ne katılır: 5-26 Hazîran 1911
http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=468
*El-Hutbetü’ş-Şâmiyye’nin zeyli olan Teşhîsü’l-‘İllet, Rumeli seyâhatinin mahsûlüdür.
Sonbahara doğru Van’da: 1912 (MTH s.355)
Birâderi Abdülmecîd’e verdiği İcâzetnâme: 1912 (H. 1330)
(ABIBSNİŞ-1, s.245)
Van’da medrese açılması için Vâli Tahsin Bey tarafından yazılan mektuplardan 17 Hazîran 1913 (4 Hazîran 1329) târihli olanı: (BTBSN s.158)
Bâb-ı Âlî
Van vilâyetinden vârid olan şifre telgrafının hallidir Dâire-i Sadâret
Şifre Kalemi
“Mezheb-i Şii’nin günbegün tevessü‘ünden ve Kürd ahâlî-i İslâmiyye’sinin son derece cehâletinden bahisle mevcûdiyet-i İslâmiyye ve Osmâniyye’lerinin bekāsına pek mühim istinadgâh olacağını ümid ettikleri bir medresenin Van mekezinde taraf-ı hükûmetden müsta‘celen inşâsı lüzûmu, ulemâ ve eşrâf ve Kürd rüesâ-yi aşâiri tarafından kemâl-i tehâlükle ricâ edildiğinden, seksen talebeyi istiâb edebilecek bir medrese planı ve keşfi yapılmış ve âidiyeti cihetiyle Evkāf-ı Hümâyun nezâretine derdest-i irsâl bulunmuş idi. Şimdi haber aldığma göre, bu sûretle muâmelenin uzayacağından ve hükûmetçe muzâyaka-i mâliyeden bahisle, cüz’î para verileceğinden dolayı Kürd Ahâlî-i İslâmiyyesi nâmına dârülfnûn-i ilmî şeklinde bir medrese inşâsı ve masârif-i inşâiyyenin ceyb-i Hümâyundan tesviyyesi içün umûm ulemâ, rüesâ ve eşrâf tarafından hâk-i pây-i Şâhâneden isti‘dafda bulunulduğu anlaşılmış ve burada her ne sûretle olur ise olsun vâsi‘ bir medrese yapılması lüzûmunda ahâlî musırr-ı tehâlük-i müttefik olduğundan hissiyyât-ı İslâmiyyelerini okşayacak ve hertürlü sû-i tefehhümâtı izâle edecek olan şu emr-i hayrın hassaten taraf-ı şahâneden vücûda getirilmesi husûsuna delâlet-i fehîmâneleri istirhâm ve ma‘rûzân-i vâkıa nezd-i şehriyârîde karîn-i tasvîb buyurulduğu takdirde tebliğ olunacak müsâade ve irâde-i Seniyye-i Hazret-i Hilâfetpenâhî’nin Ekrâd üzerinde pek mühim te’sir yapacağı ve Abdürrezzak tesvîlâtına bundan kat‘î ve şedîd bir darbe olamayacağı ehmmiyyetle arz olunur.
4 Hazîran 329
Van Vâlisi
Tahsin”
Medresetüzzehrâ’nın temelinin atılması: 23 Ekim 1913 1913 Vâli Hasan Tahsin (Uzer) zamânı. (BSNİŞ-1, s.837-38)
http://www.duzceyerelhaber.com/selcuk-uzun/17251-191516da-erzurum-vilayeti-valisi-tahsin-uzer-1
Şeyh Selim’in destek talebine red: 1913-1914
*“Aşiret reisleri, ağalar ve dini nüfuza sahip kişilerle temas kuran Molla Selim, Ermeni ıslahatı konusunun Uluslararası diplomaside en yoğun olduğu 1913 yılında İstanbul’a gelerek hükümet merkezinde gelişmeleri yakından takip etmiştir. Hakkari ve civarında nüfuzlu bir şeyh olan Ubeydullah’ın oğlu ve aynı zamanda İttihat Terakki muhalifi Kürtlerin ileri gelenlerinden biri olan Seyyid Abdülkadir ile İstanbul’da uzun boylu görüşmelerde bulunduktan sonra yeniden Bitlis’e dönmüştür[67]. Bu sıralarda Van’da bulunan Said Nursi’ye de müracaat ederek yardım talebinde bulunmuş ise de olumlu cevap alamamıştır. Said Nursi bu talebi daha sonraları Şualar adlı eserinde şöyle anlatıyor: “Eski harbi umumiden biraz evvel ben Van’da iken bazı dindar ve muttakî zâtlar yanıma geldiler ve dediler ki, bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor, gel bize iştirak et, biz bu reislere isyan edeceğiz. Ben de dedim ki, o fenalıklar ve dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur, ordu onun ile mesul olmaz. Bu Osmanlı ordusunda belki yüz bin evliya var. Ben bu orduya kılıç çekmem ve size iştirak etmem”[68]. Şeyh Selim bilhassa Bitlis’in merkez ve Hizan kazasında taraftar bulmuştur. İsyanın diğer önderlerinden Seyyid Ali* ile kardeşi Şeyh Şehabettin ve diğer şeyhler tarafından Van vilayeti aşiretlerine de haber salınmışsa da katılım tam sağlanamamıştır[69].”
http://www.eraren.org/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=396
Yaz aylarında İşâr’at’ül-İ‘câz fî Mezânül Îcâz tefsîrinin te’lîfine başlaması: 1914 (MTH, 372)
Talebeleriyle birlikte Gönüllü Milis Alayı kurarak Ermeni ve Ruslara karşı savaşa katılması: 1914
İ. İ‘câz tefsîrinin tebyîzi: 1916
Bitlis Müdâfaasında yaralı olarak Ruslar’a esir düşmesi: 3 Mart 1916
*İşârâtü’l-İ’câz’dan:
“Diyârıbekir’de Van Vâlîsi Cevdet Beyin evinde 19 Şubat 1331 [3 Mart 1916] târîhinde Cum’a gecesi bu tefsîrin ilk Arabî nüshasını tebyiz ederken, şu şekl-i garîb, tevâfukan vâki olmuştur. Ve o gece vukùa gelen Bitlis’in sukùtuyla müellif Bedîüzzamân’ın esâretine rastgelir. Sanki şu şekl-i garîbin, şu mu’cizeler ve hârikalar bahsinde o gece husûle gelmesi, müellifin Ruslara esir düştüğüne ve berâberinde bulunan bâzı talebelerinin şehid olarak kanlarının dökülmesine hârika bir işârettir. Sa’îd’in Küçük Kardeşi,
Yirmi Senelik Talebesi
Abdülmecîd “
Esâret yolculuğu:
*“Bil-âhire Van, Culfa, Tiflis, Kologrif, Kostroma‘ya sevk ederler” (Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.38, 6. ve 7. satırlar)
* Ali Aras’ın hâtıralarına göre, yaralı olduğu için Ruslar tarafından 2 ay kadar Bitlis’te isticvab ve tedâvî edilir. (BTBSN-2006, s.178)
*Emrah Cilasun’un Rus kaynaklarından elde ettiği belgelerde Bedîüzzamân’ın esir düştüğü târih, 2 Mayıs 1916 olarak belirtilmektedir. (Emrah Cilasun, Yeni Paradigmanın Eşiğinde ‘Bediüzzaman Efsanesi’ ve Said Nursî Gerçeği -Yabancı Arşiv Belgeleriyle-, 2015, s.191)
*Ali Aras’a atfedilen rivâyet bu belgelerle dahâ bir gerçeklik kazanıyor ve yerli kaynaklarla Rus kaynakları arasındaki 2 aylık farka da bir îzah getiriyor: Ruslar, Üstâd’ın Bitlis’deki tedâvî süresini esâretten saymamış olmalılar…?
*Muhammed Feyyaz İbrâhim Hakkıoğlu ise, hâtıra notlarında, esâret yolculuğu sırasında 5 Mart 1332 (18 Mart 1916) akşamı Bedîüzzamân’ı Başhan’da gördüğünü yazmaktadır. (MTH, s.396)
* “Bedîüzzamân’ın Rusya Esâreti (1998)” eserinin yazarı Ahmet Özer’den:
Ruslar Van ve Bitlis’i işgalleri sırasında elde ettikleri esirleri Doğubayezid yoluyla Culfa’ya getirirler. Mevsim; bahar. Aylardan; Nisan-Mayıs. Üstad Hazretleri yaklaşık burada bir ay bekletilir. Fakat boş durmaz, mânevî cihâdına devam eder.O günleri görenleri aradık. Nihâyet 1905 yılında Nahcıvan’da doğan Latif Hüseyinzâde’yi bulduk. Bediüzzamân’ı sorduk. Kendi lehçesiyle şunları anlattı: “Biz mescidde otururduk. Bu vakt dediler ki, 15-16 nefer Türkiyeli esiri Yerevan yolu ile Culfa’ya getiribler, birazdan mescide gelecekler. Mescide gelende gördük ki, başlarında ağ (ak) sargı ve fes var. Aralarında biri vardı, adı Seid Nürsi idi. Bizim adamlar ona ‘Fehrüddövran Bediüzzaman’ deyirdiler. 0 geldikden sonra halk mescide toplaşmağa başladı. O da halka Kur’an hekiketlerini (hakikatlerini) anladırdı. Hetta bir defe, sehv etmiremse “ er-Rehman” suresinin ilk ayetlerini tefsir ederek dinimizin ne keder (kadar) mentige (mantığa) uygun olduğunu ispat etdi.0, tez-tez Kur’an müsabikeleri (müsâbakaları) ve yarışlar keçirirdi (yaptırırdı). Bele (böyle) müsabikelerin birinde şahsen men de iştirak etmişem.Bediüzzaman Seid Nürsi ve yanındaki esirler mescidin yanındaki hücrede bir aya yahın galdılar.”
*Latif Hüseyinzâde o yıllarda duyduğu Bediüzzamân’la alâkalı bir başka hâtırasını da şöyle anlatıyor: “1916. ilin (yılın) yaz ayları idi. 0 dövrlerde (devirlerde) ölkemiz Rus esaretinde olduğu üçün II. Nikolay düşmenimiz sayılırdı. 0 günlerde II. Nikolay Tiflis’e geldi ve Kafkazın (Kafkasın) bütün elm (ilim) adamları ve din hadimeri onun görüşüne getdiler. Tiflis’e getmiş elm adamlarımız oradaki Türk esirleri ile görüştüler. Tiflis’e geden alimlerin dediyine göre, II. Nikolay esir düşergelerinden (kamplarından) birini gezerken Seid Nürsiden başka bütün esirler ayağa galkdılar. Nikolay bunun sebebini soruşdukda Seid Nürsi “inandığım din sizin kimi bir kafirin karşısında ayağa durmağa izn vermir.”deyir. Bediüzzaman’ın bu sözlerinden gezeblenen (gazaplanan) Nikolay ona üç günlük kamera cezası ile birlikde ölüm cezası kesir. Üç günlük kamera cezası bitdikden sonra Nikolay Bediüzzamanı e’dam (idam) etmezden evvel onun iki arzusunu soruşur. 0 da “izn verin, iki rük’et namaz kılım, sonra meni e’dam edin” deyir. Bundan sonra Nikolay onu e’dam cezasından azad edir.” / Sızıntı dergisi 1996 – 215
* Muhtemelen Eylûl sonlarına kadar Tiflis’de tutulur ve tedâvî edilir.
*Bitlis vâli vekili Memduh Bey’in Tiflis’de bulunan esir me’murlara maaş gönderilmesi sadedinde, Bedîüzzamân için de bir miktar meblağ talebine [9 ağustos 1332 (22 Ağustos 1916)], Hilâl-i Ahmer vâsıtasıyle 60 liranın gönderildiği [28 Ağustos 1332 (10 Eylül 1916)], Dâhiliye Nâzırı Tal’at Bey’in Hilâl-i Ahmer Reîsine mezkûr meblağın mümkün olan sür’atle Bedîüzzamân’a ulaştırılıp netîceden kendisine bilgi verilmesine dâir 7 Eylül 1332 (20 Eylül 1916) târihli tezkere ve Hilâl-i Ahmer Reîsi Besim Ömer Bey’in, me’mûr-i mahsusla gönderilen meblağın karşılığı 1254 markın Tiflis’de bulunan Bedîüzzamân’a gönderildiğine dâir 10 Eylül 1332 (23 Eylül 1916) târihli cevâbî yazılarından Üstâd’ın Eylül 1916 sonlarına kadar Tiflis’de kaldığı düşünülebilir. (BTBSN, MTH)
Ancak!,… Emrah Cilasun’un ibraz ettiği Rus belgelerine göre, gönderilen meblağın ulaşmış olma ihtimâli oldukça düşük.. Çünki, Bedîüzzamân, Memduh Beyin meblağ talebinden (22 Ağustos 1916) bir ay evvel (23 Temmuz 1916) Kologrif esir kampına getirilmiş bulunmaktadır. (Cilasun, age, s.192-194, 436)
Rusya’da: 1916-18
*Tiflis’den, Moskova üzerinden Kostroma’ya bağlı Kologrif’e götürülür. 6 ay kadar sonra Poshekonye üzerinden Volga kıyısında bulunan Kostroma esirler kampına sevkedilir. Orada da 1 yıl kadar kalır.
http://www.risaletashih.com/index.php/en/ihzariye/352-bediuzzaman-in-rus-esareti-b-tunc
Rus Komutana Ayağa Kalkmaması: 1917
*Mustafa Bolay’ın hâtıralarına göre, Bedîüzzamân’ın Rus Başkomutanına ayağa kalkmama hâdisesi Kostroma‘da olmalı.. (Son Şâhidler-1, s: 184)
*Hâdisesinin Tiflis’de ve zayıf da olsa o komutanın Çar II. Nikola olma ihtimâli de var.. (A. Özer, Sızıntı 1996-215)
http://www.risaletashih.com/index.php/en/tashih-cesitlemeleri/158-bediuzzaman-in-akillara-hayret-veren-bir-seciyesi
Kostroma’dan fîrâr ve İstanbul’a dönüş: Nîsan 1918 – 18 Hazîran 1918
*”Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, sahîfe 38’de şöyle verilmiş: “… Kostroma’dan firâr sûretiyle Petersburg, Varşova’ya gelmeye muvaffak olmuş ve bil’âhire Viyana tarîkıyle İstanbul’a gelerek esâretden …”
*Vatan’a Dönüş Belgesinde Viyana’dan sonra Sofya’ya uğradığı görülüyor.
Sofya Askerî Ataşeliğinden verilen “Vatana Avdet Belgesi”:
* Belgenin ön yüzünde; “17 Hazîran 1334” târihi görülüyor./ BTH, BTBSN, MTH
* Arka yüzünde “17 Hazîran 1334” ve “17 Juin 1918” târihlerine ilâveten sağ aşağı taraflarda “18 Hazîran” kaşesi görülmektedir. Bu kaşe İstanbul’a geldiğinde vurulmuş olmalıdır.
*Fotoğrafın sağında aşağıdan yukarı doğru Latin harfleri ile atılan “Abdurrahman” şeklindeki imzâ Bedîüzzamân’ın yeğenine âid olabilir mi?
Esâret süresi: 2 sene, 3 ay, 15 gün.
* 3 Mart 1916’da esir düştüğü târihten 18 Haziran 1918’de İstanbul’a dönünceye kadar geçen süre.
İstanbul’a dönüş haberi 16 Ramazan 1336, 25 Hazîran 1334-1918 târihli Tanin Gazetesinde:
“Muvâsalat
Kürdistan ulemâsından olup, talebesiyle berâber Kafkas cephesinde muhârebeye iştirak eylemiş ve Ruslar’a esir düşmüş olan Bedîüzzamân Sa’îd-i Kürdî Efendi âhiren şehrimize muvâsalat eylemiştir.”(BTBSN, s.186)
Hakkında Musul Vilâyetinden bilgi istenmesi ve Vâli Memduh Beyin Cevâbî telgrafı:
*Kimlik tesbîti ve resmî işlemler sırasında Harbiye Nezâretince Musul Vâlîsi (Bitlis sâbık vâlisi) Memduh Bey’den 21 Temmuz 1918 târihli şifre ile bilgi ve görüş istenir:
“Bitlisli Bedîüzzamân Sa’îd-i Kürdî Bey taraf-ı âlîlerince Bitlis gönüllü kumandanlığı vazîfesiyle tavzif olunduğu ve Muş’un sukūtunda orada kalan oniki topu kurtararak Bitlis muhârebesine iştirâk ile orada mecrûhen esir düştüğü ve bu def’a tahlîs-i nefs ile Dersaâdet’e geldiğini beyan ediyorsa da buna dâir bir gûnâ ma‘lûmat mevcud olmadığından bu bâbdaki ma‘lûmat ve mütâlaanın inbâsı mütemennâdır” (Zaman İçinde Bedîüzzaman, C. Canlı – Y. K. Beysülen, 2010), s 255, 256)
*Eski Bitlis vâlisi Memduh Beyden gelen şifreli telgrafın çoğu grupları halledilemediğinden talep edilen bilgiler “müsta’celdir” kaydı ile tekrar istenir..
….
Musul Vilâyetine
Müsta’celdir
Bedîüzzamân Sa‘îd-i Kürdî Efendi hakkında Harbiye Nezâretine çekilen 23 Temmuz sene [1]334 şifreli telgrafnâmenin ekser grupları hall idilemediğinden serîan bittashih iş’ârı.
Nâzır nâmına 24 Temmuz [1]334
…
*Musul Vâlisi Memduh Bey, Dâhiliyye Nezâreti’nin 24 Temmuz 1334 târihli bu talebini 28 Temmuz târihli telgrafla cevaplandırır:
“Bitlis’te Ruslara esir düşen Bediüzzaman Said-i Kürdî Efendi’nin İstanbul’a avdet ettiğinden, hizmetinin makamata arzı suretinde telgrafı aldım.
Erzurum’un sükutu üzerine II. Ordu kıtaatından bir cüzün o havaliye yetişmesinden akdem, Bitlis boğazından düşmanın müruru, Dicle nehrine kadar şimalden tevsiini istilzam ettiren bir ric’at olduğundan XIII. Alayın Bitlis’e dört saatlik mesafeye vüsulüne kadar, kasaba muharebesi olan 20 günlük müdafaada Hazret denilen Şeyh Ziyaüddin, ile mumaileyhin (Bediüzzaman’ın) Kürdleri sevk hususundaki mesaileri ve bilhassa askerce müsaraeten terk edilen Muş cihetinden mumaileyhin (Bediüzzaman’ın) gönüllü kumandan sıfatıyla kasaba ahali ve talebesini alarak sekiz topu kurtarmak suretindeki fevkalade gayreti vukua gelmiş idi. İlim ve hitabeti Kürdleri irşada muktedir olan muma ileyhin (Bediüzzaman’ın) her mevkideki ikametgahına müracaat edenlerin kesreti, kendisinin sehavetiyle beraber faaliyeti, bulunduğu mevkiin adına her zaman terfih ve ikdarı, vucudunu ihsas ettirmiştir.
Binaenaleyh ırkan Kürd olup, …. bulunan Yezidilerin irşadı ve tahsile teşviki (için) vaizlikle ve beş bin guruş maaşla gözedilerek hidemat-ı sabıkasına mükafaeten İlmiye rütbesiyle nişan ita kılınarak taltifi ve bu suretle hükümete temadi-i merbutiyet ve sadakatinin temini, siyaset-i idareye muvafık olacağı mütalaasıyla arza mücaseret eylerim Efendim
Vali Memduh Musul 28 Temmuz 1334”
http://www.risalehaber.com/vatan-savunmasinda-said-nursi-belgesi-75005h.htm
* Dârü’l-Hikmet’e tâyîni, Madalya ve İkrâmiye verilmesi bu tahkīkāta istinâden olmalı.
Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye a’zâlığına ta’yîni: 4 Ağustos 1918
* 26 Şevvâl 1336, 4 Ağustos 1334 [4 Ağustos 1918] târihli İrâde-i Seniyye ile. (DHİ)
Enver Paşa’nın Talebi: 10 Ağustos 1334
“Bitlis’te Ruslar’la vukū’ bulan savaşlara iştirâk edip esir düşmüş ve bu def’a geri dönmüş bulunan ulemâdan meşhur Bedîüzzaman Sa’îd Efendi’nin aşîretlerin harbe sevki husûsundaki hamiyyetli çalışmalarına ve müşâhid ol[un]an vatanperverce güzîde hizmetlerine binâen, mumâileyhin uhdesine, hâiz olduğu ilmî haysiyyet ile uygun bir rütbe tevcîhi sûretiyle taltîfi muvâfık olacağından, îcab edenin îfâsına yüce izinleri istirham edilmektedir.
10 Ağustos 1334
Başkumandan Vekili ve Harbiye Nâzırı
Enver”
(Şerîat Yolunda Yürüyenler ve Sürünenler – 1989, 148, Sâdık Albayrak)
Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye’nin resm-i küşâdı: 12 Ağustos 1918
*4 Zilka’de 1336 / 12 Ağustos 1334 (DHİ)
Bedîüzzamân’ın “Mahrec” pâyesi ile taltîfi için Şeyhülislâm tarafından İrâde-i Seniyye Lâyihası yazılması: 24 Ağustos 1918
*17 Zilka’de 1336 / 24 Ağustos 1334 (DHİ)
“Mahrec” pâyesine dâir İrâde-i Seniyye: 26 Ağustos 1918
(DHİ)
Bâb-ı Fetvâ
DÂİRE-İ MEŞÎHAT
Muhammed Vahîdüddîn
DÂRÜ’L-HİKMETİ’L-İSLÂMİYYE A’ZÂSINDAN BEDÎÜZZAMÂN SA‘ÎD EFENDİYE
MAHREC PÂYESİ TEVCÎH OLUNMUŞDUR.
BU İRÂDE-İ SENİYYE’NİN İCRÂSINA MEŞÎHAT ME’MÛRDUR.
18 Zilka’de 1336 / 26 Ağustos 1334 [26 Ağustos 1918]
ŞEYHÜLİSLÂM
Mûsâ Kâzım
“Mahrec” pâyesi tebliğ vesîkası: 29 Ağustos 1918
Bâb-ı Fetvâ
DÂİRE-İ MEŞÎHAT-İ İSLÂMİYYE
Mektûbî Kalemi
aded
124
DÂRÜ’L-HİKMETİ’ L-İSLÂMİYYE A’ZÂSINDAN FAZÎLETLÛ SA‘ÎD EFENDİYE
FAZÎLETLÛ EFENDİ
UHDE-İ FÂZILÂNELERİNE MAHREC PÂYESİ TEVCÎHİ LEDE’L-ARZ 18 ZİLKA’DE
1336 TÂRİHİNDE İRÂDE-İ SENİYYE-İ HAZRET-İ HİLÂFETPENÂHÎYE İQTİRÂN
EYLEDİĞİNİN BEYÂNI SİYÂKINDA TEZKiRE-İ MUHIBBÎ TERQÎM KILINDI.
22 Zilka’de 1336 / 29 Ağustos 1334[29 Ağustos 1918]
ŞEYHÜLİSLÂM nâmına
Fetvâ Emîni
(Ali Rızâ)
İşâr’at’ül-Îcâz fî Mezânül İ‘câz’ın tab‘ı: 1918
Müküslü Hamza tarafından hazırlanan “Bedîüzzamân Sa’îd-i Kürdî’nin Terceme-i Hâlinden Bir Hülâsadır” adlı ilk Târihçesinin İşâr’at’ül-Îcâz’la berâber neşri: 1918
Bir Mâzeret Dilekçesi ve doktor raporuna istinaden tebdîl-i havâ için izne ayrılması: 19 Nisan 1919 (19 Nisan 1335) (DHİ)
Yeğeni Abdurrahman tarafından hazırlanan “Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı”nın neşri: 1919 (1335)
İlk Târihçelerinde (“Bedîüzzamân Sa’îd-i Kürdî’nin Terceme-i Hâlinden Bir Hülâsadır, 1918, Hamza-i Müksî” ve “Târihçe-i Hayât, 1919, Abdurrahmân-ı Nursî) belirtilen eserleri:
Türkce:
1- Muhâkemât-ı Bedîüzzaman
Arabca:
2- Reçetetü’l-Ulemâ
3- Reçetetü’l-Avâm
4- Ta‘lîkāt
5- Rumûzât
6- İşârâtü’l-İ’câz fî Mezâni’l-Îcâz
*Nedense Nutuk, D.H. Örfî, El-Hutbetü’ş-Şâmiyye, Münâzarât gibi eserleri kaydedilmemiş?..
Hutuvât’ı Sitte’nin neşri: 1920
Anglikan Klisesinin suâllerine cevâb: 1920-21
Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye’de iken tab’ ve neşrettiği âsâr:
İşârâtü’l-İ’caz fî Mezâni’l-Îcaz. [R.1334 ]
Nuktatün min-Nûrî Ma’rifetillah. [1337]
Şuâât-ı Ma’rifeti’n-Nebî. [1339]
Lemeât. [1337 – 1339] [“Târihçe-i Hayât’ın Zeyli” bu eserin sonunda]
Tulûât. [1339]
Sünûhât. [1336-1338, 1920]
Kızıl Îcaz. [1339]
Rumûz. [1339]
İşârât. [1339]
Hutuvât-ı Sitte. [1920]
Hakîkat Çekirdekleri (Birinci cüz’). [1336]
Hakîkat Çekirdekleri (İkinci cüz’). [1337-1339]
*Yukarıdaki eser listesi, Lemaât’ın sonundaki “Târihçe-i Hayât’ın Zeyli”nde bulunuyor. Buna göre, bu listede basılan son eser, Lemaât olmalıdır.
Üzerindeki notdan Lemaât’ın bir Ramazan başlangıcı ile Bayram arasında te’lif edildiği anlaşılıyor. Bu, 1339 Ramazân’ı ise; 9 Mayıs 1921 ile 8 Hazîran 1921 arasındaki sürede te’lif edilmiş.. 3 Eylül 1921‘den önce basılmış..
Mâzerete binâen diğer bir izin Dilekçesi: 23 Eylül 1921 (1337)
(DHİ)
Dârü’l-Hikmet’de iken doldurulan nüfus, eşkâl ve ikāmet bilgilerinin bulunduğu Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye Tezkeresi: 26 Eylûl 1921 (1337) (DHİ)
İsim ve şöhreti: Bedîüzzaman Sa‘îd Efendi.
Pederi ismiyle mahall-i ikàmeti: Müteveffâ Mirzâ Efendi.
Vâlidesi ismi: Müteveffiye Nûriye Hânım.
Târih ve mahall-i velâdeti: 1295 (bin ikiyüzdoksanbeş) ve 1293 (bin ikiyüzdoksanüç).
Terceme-i Hâl Varakası: 17 Ekim 1921 (1337) (DHİ)
Burada beyân olunan âsârı:
İşârâtü’l- İ‘câz [1918],
Ta‘lîkāt [1914 (tahmînî te’lif târîhi)],
Kızıl Îcâz [1921],
El-Hutbetü’ş-Şâmiyye
Nokta [1337],
Şuâât [1921],
Sünûhât [1920],
Münâzarât [1329],
Muhâkemât [1327],
Tulûât [1921],
Lemaât [1921],
Rumuz [1921],
İşârât [1921],
Hutuvât-ı Sitte [1920],
İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi [İlk Baskı 1909, İkinci Baskı 1910],
Hakīkat Çekirdekleri [1. Cüz’: 1920; 2. Cüz’: 1921]
Şeyhülislâm Dürrîzâde Abdullah Efendi’nin Kuvâ-yı Milliye aleyhendeki fetvâsının (11 Nisan 1920) geçirsizliğini yazması, Anadolu Hareketini desteklemesi: 1921 / Tulûât, ESDE-2009, s.574
İstanbul’dan Ankara’ya: 1922
* 1922 Kurban Bayramı’na yakın günlerde (Kurban Bayramı 4 Ağustos 1922) Ankara’ya geldiğine dâir rivâyetler doğru olabilir ama yazılı bir metinle – en azından şimdilik- te’yid edilemiyor.
* A. Sürûrî Tönük’ün günlüğüne göre Ankara’ya gelişi 7 Kasım 1922 oluyor.
http://www.risaletashih.com/index.php/ihzariye/113-ankara-da-besbucuk-ay
TBMM’de: 9 Kasım 1922
(İlk TBMM Binâsı)
* TBMM Zabıt Cerîdesi: 9.11.1922
“Ulemâdan Bedîüzzaman Sa’îd Efendi Hazretlerine beyân-ı hôş-âmedî
Reis:
Efendim, Bitlis Meb’ûsu Ârif Bey’le rüfekāsının takrîri var:
Riyâset-i Celîleye,
Vilâyât-ı Şarkıyye ulemâ-yı benâmından olub Anadolu gāzîlerini ve Meclis-i Âlî’yi ziyâret etmek üzere İstanbul’dan buraya gelerek sâmiîn locasında bulunan Bedîüzzaman Molla Sa’îd Efendi Hazretlerine hôş-âmedi edilmesini teklif eyleriz.
Bitlis-Ârif, Bitlis-Derviş, Muş-Kāsım, Muş-(okunamadı), Siird- Sâlih, Bitlis-Resul, Ergani-Hakkı
(Alkışlar)
Râsih Efendi (Antalya): “Kürsüye teşriflerini ve duâ etmelerini kendilerinden ricâ ederiz.” (BTBSN, s.263)
* Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi: 10.11.1922
20 Rebîülevvel 1341/10 Teşrînisânî 1338 [1922] Cum’a sayısınını 3. sayfasında “Büyük Millet Meclisinde” başlığı ile verdiği haberler arasında şu haberi de veriyordu:
(Gazete kupürü, Nûreddin Ceylan’ın himmeti)
“Vilâyât-i Şarkıyye ulemâ-yı benâmından olub Anadolu gāzîlerini ve Meclis-i Âlî’yi ziyâret etmek üzere İstanbul’dan buraya gelen ve sâmiîn locasında bulunan Bedîüzzaman Molla Sa’îd Efendi Hazretlerine beyân-ı hôş-âmedî edilmesi hakkındaki Bitlis Meb’ûsu Ârif Bey ve rüfekāsının takrîri alkışlar arasında kırâat olundu.”
* Karahisâr-ı Şarkī Meb’ûsu Ali Sürûrî Tönük’ün Günlüğünde Beyânı Hôş-âmedî:
Karahisâr-ı Şarkī Meb’ûsu Ali Sürûrî Tönük’ün Günlüğününün 9 T.sânî 1338 (9 Kasım 1922) Perşenbe târihli sayfasından:
“İki gün evvel Ankara’ya gelmiş olan Bedîüzzamân Sa‘îd-i Kürdî Efendi sâmiîn locasında idi. Vilâyât-i Şarkıyye meb’uslarından ba‘zısının takrîri üzerine Meclis alkışlarla müşârü’n-ileyhe beyân-ı hôş-âmedî etdi. Kendisi de locada ayağa kalkarak ta‘zîmatla ve birkaç kere selâm vermek sûretiyle teşekkürde bulundu.”
(TBMM Websitesinden)
- Kemâl ve diğer erkâna mektup (23 Kasım 1922) ve münâkaşa (25 Kasım 1922):
http://www.risaletashih.com/index.php/ihzariye/113-ankara-da-besbucuk-ay
*Hâdisenin Siverek meb’ûsu Abdülganî Bey’den nakli:
“Bediüzzaman Hazretleri İstanbul’dan Ankara’ya ilk geldiği günlerde daha önceleri de birbirimizi tanıdığımız için, sık sık görüşüyorduk. Ankara’ya geldikten bir müddet sonra, mebusları namaza dâvet etti. Bir beyannâme yazıp neşretmişti (*). Bu mevzuda Atatürk ile münakaşaları esnasında ben hazır idim. Atatürk’ün hiddetli bağırmasına karşı, Bediüzzaman daha çok şiddetli ve hiddetli bir şekilde bağırarak, ona karşı namazı ve İslâm şeâirini müdafaa etti. Münakaşanın tam ortasında, yani ikisi karşılıklı sert konuşurlarken; Sultan Abdülhamid’in meşhur müezzini Hafız Hüseyin Efendi meclis mescidinde ‘Allahu Ekber Allahû Ekber’ diye Ezan-ı Muhammediye’ye başlar başlamaz, Bediüzzaman o şiddetli münakaşayı dakikasında bırakarak, namaz yerine koştu.” (MTH, Abdülkadir Badıllı- 1998, s.572)
(*): Bu 19 Ocak 1923 târihli beyannâme değil , M. Kemâl ve diğer bâzı erkâna yazdığı 23 Kasım 1922 târihli mektup olmalı.
Ankara’da basılan eserleri:
1) Zeylü’z-Zeyl: Kasım-Aralık 1922
*Zeylü’z-Zeyl, Tabîat Risâlesi’nin Arabca muhtasar aslı..
http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/173-hubab-mi-zeylu-z-zeyl-mi
2) Hubâb: 1923 başları
http://www.risaletashih.com/index.php/ihzariye/103-bediuzzaman-said-nursi-nin-cumhuriyet-oncesi-eserleri
Zeylü’z-Zeyl Hubâb
Medresetüzzehrâ Kānûn Teklîfi: (MTH, s. 563-571)
http://www.risalehaber.com/iste-tbmmdeki-medresetuzzehra-kanunu-158526h.htm
*Kānun teklifi Şer’iye ve Maarif komisyonunda yirmiyedi ay bekletildikten sonra reddedilerek Meclise iâde edilmiştir. Meclis de bu kānun teklifini reddetmiştir.
http://msmardin.com/
Ankara’dan ayrılması: 17 Nîsan 1923 – 31 Nîsan [?] 1923
Ankara (موقفندن) mevkıfinden Gebze (Gekbôze, Gekbûze, Genbûze, Geybûze, ..) (موقفنه ) mevkıfine.. 31/4/39 (31/4/1923)[?] târîhine kadar mu’teberdir. Sa’îd Kürdî Efendi’ye mahsustur.
Yalnız – bir – kişi içün mu’teberdir.
17/4/39 (17/4/1923) târîhinde i’tâ olunmuştur.
Hâmilin imzâsı
SA’ÎD
[?]: Bu târih; Nîsan ayı 30 günden fazla olamıyacağı için kalem sürçmesi olabilir.. Doğrusu 21 Nîsan veyâ 30 Nîsan olmalıdır. Yâ da bileti veren gişe me’mûru, biletin geçerlilik süresi 17 Nîsan‘dan îtibâren 15 gün ise, 1 Mayıs yerine sehven 31 Nîsan yazmış da olabilir.?.. Yânî; biletin geçerlilik süresi; 17 Nîsan‘dan 21 Nîsan‘a, 30 Nîsan‘a, yâ da 1 Mayıs‘a kadar olabilir..
Ankara’da kaldığı süre: 5 aydan fazla, 6 aydan az. 5 ay, 10-24 gün. Yaklaşık 5,5 ay..
İstanbul’da: 1923-24
*Aşağıdaki satırlar Ankara sonrası İstanbul’da bulunduğu süre ile ilgili olmalıdır:
“Mütâreke zamânında, istîlâ kuvvetlerine karşı bütün mevcûdiyetimle İstanbul’da çalıştım. Millî hükûmetin gālibiyeti üzerine, yaptığım hizmetler Ankara hükûmetince takdir edilerek Van’da üniversite açmak teklîfi tekrarlandı.
Buraya kadar geçen hayâtım bir vatanperverlik hâli idi. Siyâset yoluyla dîne hizmet hissini taşıyordum. Fakat bu andan i’tibâren dünyâdan tamâmen yüz çevirdim ve kendi ıstılâhıma göre “Eski Sa‘îd”i gömdüm. Büs bütün âhiret ehli “Yeni Sa‘îd” olarak dünyâdan elimi çektim. Tam bir inzivâ ile bir zaman İstanbul’un Yûşâ Tepesine çekildim. Dahâ sonra doğduğum yer olan Bitlis ve Van tarafına giderek mağaralara kapandım. Ruhî ve vicdanî hazzımla başbaşa kaldım. yani, “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” düsturuyla kendi ruhî âlemime daldım. Ve Kur’ân-ı Azîmüşşânın tetkik ve mütalâasıyla vakit geçirerek “Yeni Said” olarak yaşamaya başladım.”
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sualar&Page=426
*Zeylü’l-Hubâb (1341), Zühre (1341), Zührenin Zeyli (1923), Şu‘le (1342) gibi eserlerini İstanbul’da bulunduğu bu (yaklaşık) 15 aylık süre içerisinde neşretmiş olması çok kuvvetli ihtimâldir..
İstanbu’ldan ayrılması: Temmuz 1924’ün son çeyreği (24-25Temmuz olabilir) / İstanbul Vâlisi’nin 31 Temmuz 1924 Târihli yazısı (ABIBSNİŞ-2, s.492)
Trabzon’da: 28 Temmuz 1924 / Trabzon Emniyet Müdür Vekilinin 3 Ağustos 1924 târihli yazısı (ABIBSNİŞ-2, s.493, 494)
Erzurum’da: 5 Ağustos 1924 / Erzurum Vâlisi’nin 14 Ağustos 1924 târihli yazısı (ABIBSNİŞ-2, s.494)
Bulanık/Muş’da: Tahmînen 25 Ağustos 1924 / Muş Vâli Vekili’nin 26 Ağustos 1924 târihli yazısı (ABIBSNİŞ-2, s.496)
Tatvan/Bitlis’de: Tahmînen 26 Ağustos 1924 / Bitlis V. Vekilini yazıları (ABIBSNİŞ-2, s.498, 499, 500)
Van’da: 6 Eylûl 1924 (BSNİŞ-2, s.502, 503, 504)
*Bu, Üstâd’ın Van’a son gelişidir..
*1-2 ay kadar kardeşi Abdülmecîd’de (Van Vâlisinin 15 Ekim 1924 târihli yazısı (ABIBSNİŞ-2, s.510) sonra Nurşin Câmii’nde (tahmînen 8 ay kadar) kalır.
*Diyânet İşleri Reisliğince vâizlik kadrosu verilmesi: 9 şubat 1925 îtibâriyle (ABIBSNİŞ-2, s.507)
*Erek Dağı’nda 10 ay kadar: Tahmînen 1925 bahârından, 1926 Şubat sonlarına kadar./ABIBSNİŞ-2‘deki belgelere göre
Şeyh Sa’îd Hâdisesi: 13 Şubat 1925 – 15 Nisan 1925
Şeyh Sa‘îd Hâdisesi ile ilgisi olmadığına dâir Van Vâliliği Raporu: 5 Nîsan 1925
(ABIBSNİŞ-2, s.523)
Sürgüne gönderilmesi: 10 Şubat – Mart 1926 başları
http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/172-surgunden-onuncu-soz-e
*Prof. Dr. A. Akgündüz, Bedîüzzamân’ın sürgün târîhini; Van Vilâyet Müftüsü Şeyh Ma’sûm Efendi ile ilgili belgelerden (berâber sürgün edildiklerine binâen) 1 Mart 1926 olarak tesbit etmektedir. (ABIBSNİŞ-2, s.596)
İstanbul’da:1926 Nîsan sonları-Mayıs başları
http://www.risaletashih.com/index.php/ihzariye/105-mesihat-yangini-29-30-nisan-1926-gecesi
Burdur’a getirilmesi: Tahmînen Mayıs 1926 sonlarına doğru
*A. Hamdi Kasapoğlu da Burdur’a getirilişini 1926 olarak söylüyor. (Said Nursî ve Nurculuk Hakkında Aydınlar Konuşuyor, N. Şahiner, Y. Asya Yayınları 1977, s. 115)
Nûr’un İlk Kapısı’nın te’lif ve neşri: 1926
Isparta’ya sürülmesi: Tahmînen 25 Ocak 1927
Barla’ya nefyi: 1 Mart 1927
*9.1.2011 târihli Zaman Gazetesi PAZAR’da Abdullah KILIÇ tarafından yayınlanan, zamânın İçişleri Bakanı Şükrü KAYA’nın üst makāmlara arz ettiği rapora göre;Bedîüzzamân’ın, 1 Mart 1927 târih ve 81 numaralı tahrîrâtla Barla’da ikāmete mecbûr edildiği anlaşılmaktadır.
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/cankaya-ya-gonderilen-said-nursi-raporlari_102324
Barla’da İlk Risâle: Küçük Sözler
http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/181-barla-da-ilk-risale
Onuncu Söz’ün tab‘ı: 1928
http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/172-surgunden-onuncu-soz-e
“Hem onbeş seneden beri şehid olmuş işittiğim ve dâimâ Ubeyd gibi şehid talebelerim içinde ona duâ ettiğim, hem ‘İşârâtü’l-İ’câz’ı, hem ‘Onuncu Söz’ü tab’ eden Molla Hamza hayatta, Irak’ta olduğunu ve Nur’ları aradığını…” (Emirdağ L.)
Diyânet İşleri Reîsi Rifat’dan (Börekçi) Türkçe Salât ü Selâm ve Tekbir Tâmîmi: 6 – 3 – 1933
Isparta’ya nakli: 24 Temmuz 1934
* Isparta Vilâyeti’nden Dâhiliye Vekâleti’ne göderilen bir yazıdan, 24 Temmuz 1934 i’tibâri ile Isparta’ya celbedilip, tarassud altına alındığı anlaşılmaktadır.. (ABIBSNİŞ-2, s.1070)
* Kuleönü’lü Hâfız Mustafa’nın mektûbuna göre Isparta’ya getirilişi, Mevlid Kandiline tevâfuk etmektedir (24/25 Hazîran 1934).
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=BarlaLahikasi&Page=115
*Resmî Belgelere göre Barla’da kalış süresi; 7 sene, 4 ay, 23 gün..
Isparta’da kaldığı menzilinin polis tarafından aranması: 20 Nisan 1935
Kastamonu’ya sürgün Kararnâmesi: 25 Nisan 1935
(A. Akgündüz arşivi)
Bedîüzzaman ve Talebelerinin tevkifleri: 25 Nisan 1935
Eskişehir hapsi: 8 Mayıs 1935 – 27 Mart 1936 (27 Nisan 1936)
Kastamonu sürgünü: 1936 Bahârı
Âyetü’-Kübrâ’nın tab’ı: 1942
Üstâd’ın evinin aranması:
31 Ağustos 1943 (BTBSN , s.345)
14.8.1943, 1. arama (MTH, s.1193)
17.9.1943, 2. arama (MTH, s.1194)
20.9.1943, 3. arama (MTH, s.1194)
Denizli Hapsi: 20 Eylül 1943’de tevkif edilerek Çankırı üzerinden önce Ankara’ya buradan da Isparta üzerinden Denizli hapishânesine sevk edilir. (BTBSN s.346)
Meyve Risâlesi’nin te’lîfi: 1943-44
Berâet karârı: 15 Hazîran 1944 (BTBSN s.356)
Emirdağ’a sürgün emri: 31 Temmuz 1944 (BTBSN s.359)
Emirdağ’a getirilmesi: Ağustos 1944 sonları (BTBSN s.362)
Risâle-i Nûrlar teksir makinesi ile çoğaltılmaya başlanması: 1946
Emirdağ’dan alınarak Afyon’a götürülmesi ve sorgulanması: 17.1.1948 (MTH s.1551)
Afyon Ağır Cezâ Mahkemesine sevk ve Hapsi: 23 Ocak 1948 (MTH s.1551)
Zübeyr Gündüzaip’in Afyon hapsinde iken Fişlendiğinin belgesi:
El-Hüccetü’z-Zehrâ’nın te’lîfi:
(Üstâd hattı)
http://www.risaletashih.com/index.php/musahhah-metinler/190-el-huccetu-z-zehra-ustad-hatti-ndan
Hapishâneden tahliyesi: 20 Eylül 1949 sabâha karşı. (BTBSN s.381), (MTH s.1714)
Tekrar Emirdağ’a getirilmesi:
20 Kasım 1949 (BTBSN s.386)
2 Aralık 1949 (MTH s.1729)
Celâl Bayar’a tebrik telgrafı: 1950 (BTBSN s.391)
Zülfikār Mecmûası dolayısıyle Papalık’dan cevap gelmesi: 22 Şubat 1951 (BTBSN s.394)
Eskişhir’de: Eylül’de Eskişehir’e gelir, 1,5 ay kadar Yıldız Oteli’nde kalır: (BTBSN s.395)
“Konuşan Yalnız Hakīkattir” başlıklı mektûbunun Sebilürreşâd’da yayınlanması: 1951 (BTBSN s.395) http://www.mustafaarmagan.com.tr/bediuzzamanin-hic-unutulmamasini-istedigi-vasiyeti/
Isparta’da: Aralık’da Isparta’ya geldi.. 70 gün kadar kaldı. (BTBSN s.399)
Gençlik Rehberi Mahkemesi için İstanbul’a gitmesi: 1952 Ocak ayı
Sirkeci’de Akşehir Palas Oteli’ne yerleşmesi: (BTBSN s.399)
Birinci Celse: 1952, 22 Ocak, Salı. (BTBSN s.400)
İkinci Celse: 1952, 19 Şubat, Salı. (BTBSN s.403)
Son Celse ve Berâet: 1952, 5 Mart, Salı. (BTBSN s.403)
Emirdağ’a dönüşü: 1952 (BTBSN s.403)
Emirdağ Cezâ Hâkimliği’nin Arama Karârı: 21.2.1953
Duruşması 15 Mayıs 1953 günü Samsun’da yapılacak olan Büyük Cihâd Dâvâsı’na katılmak üzere Bahar aylarında İstanbul’a gelişi: (BTBSN s.410)
İstanbul’da üç ay kadar kalış: (BTBSN s.415)
Rum Ortodoks Patriği ile görüşmesi: (BTBSN s.415)
Fethin 500. yılı merâsimlerine katılması: (BTBSN s.415)
Ramazan’ı İstanbul’da geçirmesi: (BTBSN s.416)
Isparta’da üç ay kadar kaldıktan sonra önce Emirdağ’a, sonra Eskişehir’e, oradan da yerleşmek üzere Isparta’ya gidişi. Bir hafta kadar otelde misâfireten kaldıktan sonra bir ev kirâlayarak yerleşmesi: (BTBSN s.420)
Barla ziyâreti: (BTBSN s.421)
Mayıs 1954; ‘Demokratlara büyük bir hakîkati ihtar’ başlıklı Mektub: (Aksiyon, 18 Mart 2013, İdris Gürsoy)
http://www.timeturk.com/tr/2013/03/19/mah-in-cok-gizli-said-nursi-dosyasi.html
24 Şubat 1955’de akdedilen CENTO andlaşması dolayısıyle Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a hitâben tebrik mâhiyetinde bir mektub kaleme alması: (BTBSN s.421)
Afyon Mahkemesi’nin bütün Risâle-i Nûların berâatine ve sâhiplerine iâdesine karar verdmesi. Risâle-i Nûrların Neşrlerinin serbest bırakılması: 11 Eylül 1956 (BTBSN s.424)
Risâle-i Nurlar’ın Ankara’da neşredilmeye başlanması: (BTBSN s.425)
Isparta Tugay Câmii’nin temel atma merâsimine katılması: 12 Nîsan 1957 (BTBSN s.427)
Genel Seçimlerde DP’yi desteklemesi: 27 Ekim 1957 (BTBSN s.426)
Büyük Târihçe-i Hayât Ankara’da basılıp İstanbul’da cildlenme: 1958 (BTBSN s.428)
Ankara’ya bir günlük ziyâret: 2 Aralık 1959 (BTBSN s.431)
Kardeşi Abdülmecîd’in dâveti üzerine Konya’ya gelir: Aralık 1959 (BTBSN s.431)
İlk Konya buluşması 9 Aralık 1959 tarihinde bir Çarşamba günü gerçekleşmiş olup, bu tarih Bediüzzaman Hazretlerinin Hz. Mevlana’nın türbesini ilk defa ziyaret ettiği gündür. Kardeşi Abdülmecid Efendi ile bu seferinde görüşememiştir. (Ö. Özcan)
http://www.risalehaber.com/bediuzzamanin-5-ocak-tarihli-helallesmesi-226762h.htm
Ankara Ziyâreti: 31 Aralık 1959 (BTBSN s.433)
İstanbul ziyâreti: 1 Ocak 1960 öğleden sonra İstanbul’a gelmesi. Dîvanyolu’ndaki Piyer Loti Oteli’ne yerleşme. (BTBSN s.439)
Son Ankara ziyâreti: 3 Ocak, gece 00.30’da Ankara’ya gelişi, Beyrut Palas’a inmesi. (BTBSN s.439)
Bediüzzaman’ın ikinci Konya ziyareti ise, 5 Ocak 1960 tarihinde bir Salı günü gerçekleşmiştir. Hz. Üstad bu ikinci Konya seferinde kardeşi Abdülmecid Ünlükul ile evinin önünde ayaküstü görüşme imkânı bulmuş ve helalleşmiştir. Üstad Said Nursi, ilk ziyâretinden yaklaşık bir ay sonra Hz. Mevlana’nın türbesine de ikinci kere gitmiş ve dualarda bulunmuştur. Bediüzzaman’ın bu helalleşme ziyareti, Ankara Beyrut Palas Oteli’nden ayrılıp doğrudan Konya’ya gitmesi ile gerçekleşmiştir, şoförü Hüsnü Bayram Ağabeydir. (Ö. Özcan)
http://www.risalehaber.com/bediuzzamanin-5-ocak-tarihli-helallesmesi-226762h.htm
11 Ocak günü Ankara’ya gelen Said Nursî’ye radyodan yayınlanan hükûmet bildirisi ile Emirdağ’da ikāmet etmesi tavsiye edilmesi. Ankara’ya gitmesi engellenince Emirdağ’a dönmesi: (BTBSN s.439)
20 Ocak gece geç vakitte Isparta’ya gelir. Bir süre kalır, Afyon’a geçer. Bir gece kaldıktan sonra Emirdağ’a döner: (BTBSN s.446)
18 Mart.. Şiddetli hastadır.. Emirdağl’lı dost ve talebeleri ile vedâlaşarak Isparta’ya hareket: (BTBSN s.446)
20 Mart Pazar 9.00’da Isparta’dan Urfa’ya müteveccihen hareket edilir: (BTBSN s.448)
Said Nursi’nin üçüncü Konya buluşması ise, bir ziyaret sayılmayabilir. Hz. Üstad vefatına birkaç gün kala karanlık ve yağmurlu bir gecede Konya içinden otomobille geçer, sevgili talebeleriyle beraber Urfa’ya doğru yoluna devam eder… Tarih, 20 Mart 1960. (Ö. Özcan)
http://www.risalehaber.com/bediuzzamanin-5-ocak-tarihli-helallesmesi-226762h.htm
21 Mart Pazarertesi sabâhı erken sâatlerde G. Anteb’den geçilir: (BTBSN s.450)
21 Mart P.tesi sâat 11.00’de son menzil Urfa’ya varılır. İpek Palas Oteli’nin 27 numaralı odasına yerleşilir: Vefâtı: 23 Mart 1960 (25 Ramazan 1379), gece 02.30 – 03.00 sularında rûhunu Rahmân’a teslim eder.
Vefât Yaşı: Şemsî takvime göre 83 ; Kamerî takvime göre 85 yaşında vefât etmiştir.
Defin İzin Belgesi:
http://galeri.haberturk.com/gundem/galeri/424550-said-nursinin-mezari-nerede
Ömr-i mübârekleri:
Kamerî hesâba göre; (84 sene, 6 ay, 17 gün) ile (84 sene, 8 ay, 24 gün) arası (yaklaşık 85 sene).
Şemsî hesâba göre; (82 sene, 11 gün) ile (82 sene, 2 ay, 18 gün) arası (82 küsûrsene).
Cenâzesi, 24 Mart Perşenbe günü İkindi’de Halîlü’r-Rahmân Câmîi avlusuna defnedilir:
Na‘şı 27 Mayıs cuntası tarafınan Isparta’ya naklettirilir: 12 Temmuz 1960
*****
KISALTMALAR:
BTH: Bedîüzzamân Sa’îd Nursî, Târihçe-i Hayâtı
DHİ: Dârü’l-Hikmeti’l İslâmiyye, Sâdık Albayrak, 1973 – İkinci Baskı -, Yeni Asya Yayınları
BTBSN: Bilinmeyen Taraflarıyle Bedîüzzamân Sa’îd Nursî 2006, N. Şâhiner
MTH: Bedîüzzamân Sa’îd-i Nursî, Mufassal Târihçe-i Hayâtı 1998, A. Badıllı
ZİB: Zaman İçinde Bediüzzaman, 2010, 1. Baskı, Y. Kenan Beysülen – C. Canlı
ABIBSNİŞ-1: Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzama Sa’îd Nursî ve İlmî Şahsiyeti -1, 2013, Prof. Dr. A. Akgündüz
ABIBSNİŞ-2: Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzama Sa’îd Nursî ve İlmî Şahsiyeti -2, 2014, Prof. Dr. A. Akgündüz